top of page

 

 

Önce sevdiklerim için, bir oyun gibiydi, masalları yaşayan, biricik kahramanlar için yazmak. Sevdiklerim için, dünyada çözemediklerim için hatta sevemediklerim için yazıyordum. Masalın şifası bulaşsın, zamansızlığı korkuyu önüne katsın yok etsin diye başladığım oyunum, 2014 yılında hiç tanımadığım insanların hikayelerini benimle paylaşmasıyla umut verebilmeye sorumluluğum oldu. 

 

Hiç tanımadığım bir insana dair öyle mahrem cevaplar alabiliyorum ki her masalla ailem genişliyor, sırdaşlık duygum artıyor.

Hikayenin asıl sahibi masalının yazıldığından haberdar bile değilken başlıyorum onun masalının izini sürmeye... İlk şartım masalı ısmarlayan, benim deyişimle bana emanet eden kişi kendisi için değil bir sevdiği için isteyebiliyor masalı. Lakin ısmarlama bir hal olmadan masal hepimizi kapsar bir akışa dönüşüyor. Benim o dönemdeki var oluş halimi, sorguladıklarımı, kendi sorgu sualini sevdiği kişi üzerinden benimle paylaşan emanetçiyi de katıyor içine!

 

En özeline böylesi kıymetli bir hediyeyi öngören kişiyle, masalını yazacağım kişi hakkında yüreğimizi açtığımız bir sohbet ediyoruz. Her bir masalın kendi akışı, bedenlenişi oluyor... Her türlü soruya açık, zamanla sınırlanmayan bir sohbet...

 

Sohbet öncesi isteyenler için bir gizlilik sözleşmesi yapıyoruz ki bendeki sır kitli bir kutuda kalsın ve masalda o sırrın ilhamıyla çıkanlar herkese şifa olsun.

Elliyi aşkın masalda her sohbetin bu kadar açık olabildiğini görmek sihirli değneğin varmış gibi hissettiriyor, insanlara eskisinden de çok güveniyorum...

 

Hikayeyi geliştirirken kimsenin müdahalesi söz konusu olmuyor.

 

Bana emanet ettikleri herşeye minnettar, yeni sırdaşları olarak bütün masalların sonu mutlu biter diye başlıyorum yeni yolculuğuma...

 

 

Evet bütün masallar ancak biz anlatmayı bitirirsek biter,

Sizinkini anlatmaya devam etmek için neler mümkün?

Detaylar ve takvimin müsaitliği için arbil@masalkafasi.com 

Mavi Tüyün  Sırrı

Bu hikaye de seyyah bir annenin onbir yaşına girecek oğlu için yazıldı. Aslında hikaye sanırım zaten oradaydı ben sadece aracı oldum. 

 

Kaku'nun annesi için de önemli bir dönüm noktasıydı 2015 yılı, kırk yaşına basıyordu. 

 

Koyu Beşiktaş'lı Kaku'ya her mayısın sonunda bir ziyaretçi gelir çok uzaklardan... 

 

''İstanbul, uzun zamandır bu kadar kasvetli bir kış yaşamamıştı. Belediyenin ektiği lalelerle, erkenci badem çiçeklerinin yazgısı ortaktı. Birlikte sabahın beklenmedik ayazıyla kavrulup kalmaya mahkumdular. Hala bir gün baharımsı üç gün ayazdı hava. Ağaçlar, caddeyi gölgeleme mesaileri için hazırlıktaydılar. Özellikle karşılıklı iki çınarın bütün derdi yazın cayırtılı güneşine kavuşmaktı. Güneşte gölgelerine sığınacak komşuların dedikodularına şahit olmak gibisi yoktu. Üzücü olansa, güneşin henüz sadece adı vardı. 

Öte yanda, baharın esaslı habercisi kırlangıçlar ve leylekler randevularını aksatmamış, dönmüş, harala gürele karın fırtınanın aylardır dağıttığı yuvalarını toparlamaya koyulmuşlardı. Kuzey, namı-ı diğer Kaku*, dudaklarını mühürlemiş, pencerede her sene bu zamanlar gelen  Haberci’yi bekliyordu. O, gün saya dursun, Haberci’nin varlığına babası da annesi kadar kuşkulu yaklaşıyordu.''

 

Ve böylece başlar haritasının peşinde Burgaz ada'ya yolculuk... Kah mavi bir tüyle Richard Bach'ın, kah Sait Faik dizeleri mırıldanan sigarası  tütmeyen yaşı geçkince bir amcanın dilinden...

 

Herkes çıkar kerevetine, biz görelim mürüvetini...

Başka masallardan

bottom of page